1960'ların başında Pennsylvania Üniversitesinde Aaron T. Beck tarafından geliştirilen bilişsel terapiyle Depresyonun tedavisi için geliştirilen bu kısa süreli, şimdiki zaman yönelimli, yapılandırılmış psikoterapi tarzında, hastanın terapiste başvurduğu sıralarda yaşamakta olduğu problemleri üzerinde durulup, işlevsel olmayan düşünce ve davranışları değiştirilmeye çalışılır (Beck, 1964). Tüm psikolojik bozuklukların altında yatan ortak mekanizma, hastanın ruhsal durumunu ve davranışlarını etkileyen çarpıtılmış ya da işlevsel olmayan düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip, değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmelere (iyileşmelere) yol açar. Daha kalıcı düzelmeler ise hastanın işlevsel olmayan temel inançlarının değiştirilmesine bağlıdır.

Bilişsel Terapi, içinde barındırdığı bütüncül kişilik ve psikopatoloji kuramıyla alanda tektir ve deneysel kanıtlarla da desteklenmiştir. Çok değişik alanlarda uygulanmıştır.

Bilişsel Terapi günümüzde tüm dünyada pek çok soruna yönelik olarak ya tek başına ya da destekleyici terapi olarak uygulanmaktadır. Bunlara bazı örnekler şunlardır: obsesif-kompulsif bozukluk (Salkovskis ve Kirk, 1989), travma sonrası stres bozukluğu (Dancu ve Foa, 1992; Parrot ve Howes. 1991), kişilik bozuklukları (Beck ve ark., 1990; Layden, Newman, Freeman ve Morse, 1993, Young, 1990), tekrarlayıcı depresyon (R. Derubeis, kişisel ilişki, Ekim, 1993), kronik ağrı (Miller, 1991; Türk, Meichenbaum ve Genest, 1983), hipokondria (Warwick ve Salkovskis, 1989) ve şizofreni (Chadwick ve Lowe, 1990; Kingdon ve Turkington, 1994; Penis, Ingelson ve Johnson, 1993). Bilişsel terapinin psikiyatrik hastalar dışında, cezaevi mahkumları, okul çocukları, çeşitli fiziksel sorunları olan medikal hastalar gibi gruplarla da kullanılabilirliği incelenmektedir.

Bu kadar çeşitli uyarlamalardan sonra herhangi bir terapinin bilişsel terapi olduğu nasıl farkedilebilir?

Beck'in modelinden türetilen tüm bilişsel terapilerde tedavi, belirli bir bozukluğun bilişsel olarak formüle edilmesine ve bu formülasyonun bir birey olarak o hastanın anlaşılması amacıyla kullanılmasına dayalıdır.
Terapist hastanın duygu ve davranışlarında kalıcı bir değişim sağlayabilmek için her yolu deneyerek, onda bir "bilişsel değişme"ye, diğer deyişle düşünce ve inançlarında bir değişmeye yol açmaya çalışır.

Terapinin bireye özgü bir biçimlendirilmesi gerekse de tüm hastalar için geçerli olan aşağıda sıralanacak bazı ilkeler de vardır:

Birinci İlke: Bilişsel terapi, hastanın kendisine ve sorunlarına yönelik olarak, bilişsel terimlerle oluşturulmuş, sürekli gelişen bir formülasyona dayandırılmaktadır.

ikinci İlke: Bilişsel terapi çok sağlam bir terapötik ilişki gerektirir.

Dördüncü İlke: Bilişsel terapi hedef yönelimli ve problem odaklıdır.

Beşinci İlke: Bilişsel terapi başlangıçta, "şimdi"yi vurgular.

Altıncı İlke: Bilişsel terapi eğitime dayalı bir terapidir. Hastaya bir yandan kendi kendisinin terapisti olması öğretilirken, diğer yandan da hastalığının tekrarlanması önlenmeye çalışılır.

Yedinci İlke: Bilişsel terapi sınırlı-süreli olmayı hedefler.

Sekizinci İlke: Bilişsel terapi seansları yapılandırılmıştır.

Dokuzuncu ilke: Bilişsel terapi, hastaya işlevsel olmayan düşünce ve inançlarını belirlemeyi, değerlendirmeyi ve değiştirmeyi öğretir.

Onuncu İlke: Bilişsel terapide düşünce, duygu ve davranışları değiştirmek amacıyla çeşitli teknikler kullanılır.
Bu temel ilkeler tüm hastalar için geçerlidir. Ancak terapi süreci, hastanın sorunlarının doğasına, hedeflerine, güçlü bir terapötik ilişki kurabilme yeteneğine, değişmeye yönelik motivasyonuna, terapi alanındaki daha önceki tecrübelerine ve tedaviye yönelik kendi arzularına bağlı olarak, hastadan hastaya önemli biçimde değişebilir.
Tedavideki vurgu, hastanın sorunuyla (sorunlarıyla) belirlenir. Örneğin, genel kaygı bozukluğunda daha çok, belirli durumlardaki "algılanan risk"in yeniden değerlendirilmesi ve kişinin tehditlerle başa çıkma becerileri üzerinde durulur (Beck ve Emery, 1985). Oysa ki,panik bozuklukta, hastanın, bedensel duyumlarına yönelik "felaket yorumları" (yaşamın ya da sağlığının tehlike altında olduğuna ilişkin hatalı beklentiler) sınanır (Clark, 1989). Anoreksiya için kişinin kendilik değerine ve kontrol ihtiyaçlarına yönelik inançlarının değiştirilmesi önemlidir (Garner ve Bemis, 1985); madde bağımlılığının tedavisinde de, kişinin kendisiyle ilgili olumsuz inançları ve madde kullanımına yönelik kendine "izin verici" ve "kullanımı kolaylaştırıcı" inançları ele alınır (Beck, Wright, Newman ve Liese, 1993).
 

Nur Meriç

PSK Gelişim ve Aile Danışmanı - Kaynak: Judith S. Beck, “Bilişsel Terapi”