(Kronik yorgunluklar)

20. Yüzyıl Hastalığı olarak da bilinen, ‘Kronik Yorgunluk Sendromu’ veya ‘Canlı Cenaze Sendromu’ terimi günümüzde hastalık olarak kabul gördü. Birçok sebepten kaynaklanan sürekli yorgunluk hali gezegenin sorunu olmaya devam etmektedir. The Independent Gazetesi’nin belirttiğine göre İngiltere'de yaklaşık 150 bin kişi bu hastalıkla savaşıyor. Yani yapılan araştırmalara göre yaklaşık olarak İngiltere'nin yüzde 38'i ‘her zaman yorgun’. Yeni yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de her 100 kişiden yaklaşık 55'i çok yorgun. Biliyorum içiniz karardı ama sadece bu nedenle bile okumaya devam etseniz iyi olacak.


Araştırmacılar, bugün toplumunda eskiye oranla daha çok rol üstlenmenin bu durumun sebebini oluşturduğu sonucuna varmışlar. Bakacak olursak, kadınlar bir yandan çalışıp bir yandan da çocuklara bakma sorumluluğunun neredeyse tümünü üzerlerinde hissettikleri için kendilerini parçalıyorlar. Akşamları da ev işleriyle ilgilenmek ve buna her şeyin en iyisini yapmak zorunda olduklarının baskısını da eklersek, Kronik Yorgunluk hastalığı sürpriz olmaktan çıkıyor. Kronik Yorgunluk, kadınlarda ve sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan kişilerde daha sık görülüyor.


Kronik yorgunluğun en ayırt edici belirtisi yatak istirahatıyla geçmemesidir. Sebebi keşfedilemez, ani ve sinsi başlar. Tekrarlayıcıdır. Vücut, akıl ve ruhun tamamı etkilenir. Mutsuzluk, isteksizlik, bitkinlik, tükenmişlik, halsizlik, yorgunluk, ağrılar, uyku isteği belirtilerin başında gelir.

 

Fiziksel olarak; kontrol kaybı, hastalıklara daha hassas olma, net görememe, beneklerin uçuşması, baş, bel, boğaz, diş, kas, eklem ağrıları, mide ve bağırsak sisteminde problemler, bulantı,  denge kaybı, hazım sorunları, cinsellikte yaşanan problemler, ateş veya üşüme, geçmeyen gribal belirtiler. Duygusal olarak; azalmış özsaygı, hayal kırıklığı, desteksiz ve güvensiz hissetme, ümitsizlik, unutkanlık, evde/işte gerilim ve tartışma artışı, kızgınlık, sabırsızlık, huzursuzluk, nezaket, saygı ve arkadaşlık gibi pozitif duygularda azalma. Zihinsel olarak; doyumsuzluk, kendine, işine ve genel olarak yaşama karşı negatif tutumlar, işi bırakma, hafıza ve konsantrasyonda problemler, işi savsaklama.

Bu durum bireysel beceride azalmaya neden oluyor; bireysel ya da kurumsal düzeyde, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik sorunlar, baskı, huzursuzluk ve işlev bozukluğuna kadar gidip sonuç da bireyleri işlerinden ve ailelerinden edebiliyor. Bu sorundan kurtulmak için öncelikle kendimizi, doğayı ve hayatı sevmek ve bunun gelip geçici olduğuna inanmak gerekir. Sizi temin ederim, biraz daha dikkat gösterirsek sonsuza kadar böyle sürmeyecek. Farkındalıkla yeni seçenekler üretebilmek, odaklanmak her işin başı gibi geliyor. Şimdiye kadar yaptıklarımız istediğimiz sonuçları verdiyse sorun yok, istemediklerimiz varsa gelin seçeneklerimize bakalım;

 

Gerisini merak ediyorsanız; haftaya enerji yönetimi yazımız çözüm önerileriyle devam edecek.

 

Dünyanız sevgiyle aydınlansın.

 

Psikolojik Gelişim & Aile Danışmanı Nur Meriç

 

13 NİSAN 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ