Kalp kırıklıkları, yürek ağrıları, gözyaşları… Ayrılıklar çoğu zaman zordur. Kimi zaman şarkılarda kayboluruz, kimi zaman paramparça olan ruhumuzun enkazında. Peki, bu ruh halinden nasıl çıkarız? Doğruyu veya yanlışı nasıl anlarız? Neden gitmesi gerekeni sıkı sıkı tutarız? Psikoloji, davranış bilimleri ve sosyoloji eğitimleri ile birlikte, dünyaca tanınmış kişisel gelişim uzmanlarından çeşitli eğitimler alan ve şimdilerde psikolojik gelişim ve aile danışmanı olarak hizmet veren Nur Meriç’e merak ettiğimiz her şeyi sorduk, ayrıca ‘… Ve Mucizeydi Yaşamak’ kitabını dinledik.

Bir ilişkiyi bitirdiğimizde neler yaşıyoruz? Bitmesi gerektiğini düşündüğümüz ilişkileri neden bitiremiyoruz?

Bazı ilişkiler sağlıklı bir şekilde başlayıp, bir canlının doğup ölmesi gibi sorunsuz bir şekilde vadesini tamamlıyorken bazı ilişkiler ise çok sağlıklı başlamıyor fakat bir şekilde gelişiyor. Bitmesi gerektiği zaman bazen kolay bazen zor bir şekilde bitiyor. Bazı ilişkilerde sağlıklı bir şekilde başlıyor ancak sancılı bir süreç sonucu zor bir şekilde bitebiliyor. Zor bitişlerde zor günler geçirilebiliyor. Yanımızdan gitse de aklımızdan gitmeyenler(gönderemediklerimiz)olabiliyor.

Unutamıyoruz çünkü ondan kalan boşluğu dolduramayacağımızı ve onsuz hayatımızın daha kötü olacağını düşünüyoruz, yani hayatımızdan birinin çıkma ihtimaline karşı çok ciddi sıkıntılarımız olabiliyor. Bazıları karşısındaki kişiyi sevdiği için değil, onsuz olamayacağını düşündüğü için ondan ayrılamaz. Ta ki yeni birini bulana kadar… Bu ilişkinin temeli bağlılık değil bağımlılıktır.

İlişkimiz bizi neden mutsuz eder? Bir ilişki ne zaman bitmelidir?
Her birey kendisine ‘bu ilişki bana ne katıyor, hayatıma ilham oluyor mu, hayat evet dememi sağlıyor mu, kendimi, hayat amacımı gerçekleştirmemde, ruhsal olarak olgunlaşmamda bana yardımcı olabiliyor mu?’ sorularını soruyor ve bu soruların cevabını arıyor. Bu cevaplar olumsuz ise yaşadığımız ilişki anlamsızlaşıyor.

Diyelim ki; siz üniversitede akademik kariyer yapmak istiyorsunuz ama birlikte olduğunuz kişi ticaret yapmanızı istiyor. Ya da siz sanatçısınız, şarkı söylemek istiyorsunuz ama beraber olduğunuz kişi ev hanımı olmanızı istiyor. Sizin istediklerinizi yapmanız  ve siz olmanız engellendiği için kendinizi kısıtlanmış hissediyorsunuz. Sizi sevmesi için kendinizden vazgeçmeniz gerekiyor. Sizi siz olarak görmeyip, kendi istekleri doğrultusunda kalıba sokmaya çalışıyor. Bu değişime direndiğinizde sizi eleştiriyor ve yargılıyor. Böyle bir durumda da ilişki size yük olmaya başlıyor. Kısacası ilişkiniz size bir şey katmıyor, mutluluk ve haz vermiyor, hayatınızda gerçekleştirmek istediğiniz şeylere engel oluyor, özgürlüğünüzü kısıtlıyor, özgüveninizi kırıyor, yaşam kalitenizi aşağıya çekiyor. Bu durum çözülemiyorsa bitmesi gerekir.

Hep aynı tarz insanlarla ilişkiler kurabiliyor ve farklı ilişkilerde aynı sıkıntıları yaşayabiliyoruz. Sizce bu bir sorunun göstergesi midir?
Evet, buna bir sorun diyebiliriz. Bu ilişkileri yaşama nedenlerimizin başında geçmişten getirdiğimiz bir takım beyin programları yatıyor. Bunları fark edersek bu döngüden çıkabiliriz. Örneğin; çocukluğunda yaşadığı bir takım olaylar sonucu kişide terk edilme, kaybetme şeması oluştu. Bu kişiler hayatından birinin çıkmasına hiçbir zaman hazır değildir. Yakın ilişkiler kuruduğu kişilerin bir gün onu terk edebileceğinden korktuğu için bir takım düşünce ve davranış kalıpları oluşturur.

Birlikte olduğu kişiyle ilişkisinin bitmesinin onun için iyi olacağını bilse de bitiremeyebilir. Kendisine karşı çok olumsuz davranışlar sergileyen partnerinin yaptığı her şeyi kabul edebilir. Kişiye ve ilişkiye bağımlıdır. Ayrılan kişinin peşini bırakmak istemeyecektir. Hatta bazen kişiye karşı olan bağımlılık ve takıntı kişinin yaşam alanlarını oldukça daraltır. Sadece o kişiyi düşünüp, ondan haberdar olmak için çabalar. Her bağımlılık gibi bu da ciddiye alınmalıdır.

Aynı şekilde terk edilme ve kaybetme korkusu olan başka kişiler de bağlanmaktan korkabilir. Kendini bir ilişkiye adayamaz. Ait olmadıkları ilişkilere ve kişilere sahip olmaya çalışır. Her an ilişkiden gidecek şekildedir. Bağlılık yok denecek kadar zayıftır. Kişinin en büyük korkusu bu ilişkiye karşı bağımlılık geliştirmektir. Sonuçta bunlar da uzun soluklu ilişkilerde farkında olmadan kendilerine bile itiraf edemeden bağımlı olduklarını görürler. Çok acı çekseler de bunu karşıdakine belli etmemeye çalışırlar. Acı çektikleri fark edilirse bu onlar için çok daha kötü bir şeydir. Terkedilme ve kaybetme korkusu olan kişi, yenilen pehlivan güreşe doymaz misali davranışlar sergiler. Kendisini terk etme potansiyeli olan kişilerle güvenilirliği zayıf ilişkilere girerler. Kendini gerçekleştiren kehanetler gibi inandıkları korku veren düşünceyi tekrar tekrar yaşarlar. Derin yapıda bunun hep böyle olduğuna inanmalarına rağmen, tersini ispatlamaya çalışırlar. “Bu da mı gol değil” diyerek Sadri Alışık’ın film repliğindeki gibi hayıflanırlar.

Bunun dışında yaşadığımız farklı döngüler var mı? Varsa bunlardan da bahseder misiniz?
Tabii ki var. Örneğin onaylanma şemamızda onaylanmak hoşumuza gider, dış referanslıyızdır. Geçmişte ebeveynlerimizin davranışlarını sergileyen, bizi onaylamayacak kişilere çekim hissedebiliriz. Hem bizi takdir etmiyor, sürekli eleştiriyor diye yakınırız, hem de bu ihtiyacımızı karşılamayan kişiyi hayatımızdan çıkartamayız. Suçlanma korkumuz vardır; sürekli bizi suçlayan insanlarla beraber oluruz. İlişkilerinde veren tarafın sürekli kendisi olduğunu düşünmesine rağmen eşit ilişkiler kuramaz, ilişkide olduğu kişilerden bir şey talep etmekten çekinir. Çok talep kâr, bencil insanlarla birlikte olabilir. Fakat bizim tarafımızdan bunların çözümlenmesi, bu döngünün kırılması zor değil.

Mis kokulu, çok hoş görünen, içeriği oldukça zengin son kitabınızı zevkle okudum. Bu konulara kitapta da değinmiştiniz. Bize biraz da yeni çıkan kitabınızdan bahseder misiniz?
Teşekkürler. Evet, kitabım lavanta kokuyor. Lavanta kokusunun sakinleştirici etkisi vardır ve ben de çok severim.  Hikâyelerden oluşan güzel kokulu bir kitapla karşılaşmıştım. Sağ olsun sevgili yayınevim Arunas Yayıncılık beni kırmadı. İlk defa kendi türümdeki bir kitapta böyle bir çalışma yaptık.

Kitabımın renklerinin de mutluluk ve huzuru çağrıştıran pastel tonlardan oluşmasını istedim. Kitapta, yaşadığımız zorluklar, acılar ve anlam krizlerimiz, anlam veremediklerimiz, derin yalnızlık ve boşluk hislerimiz… Kısaca kendimizi var etme, hayatta kalma sancılarımızı ele aldım. Benim ve danışanlarımın hayatlarından aldığım örnekleri psikolojik analizlerle buluşturdum. Kolay uygulanan bir takım tekniklerle, çözüme ulaşmışların yöntemleriyle, okuyucuya kendi yolunu oluşturmasında ilham olmayı amaçladım. Ruh sağlığını bir bütün olarak ele aldım. Bir takım psikoloji kuramları, kişisel gelişim teknikleri ve spritüal bakış açısını atasözlerimiz, gelenek ve göreneklerimizle harmanladım. Sonuçta “Ve Mucizeydi Yaşamak” çıktı ortaya. Herkesin sevgiyle sayfalarında dolaşmasını temenni ederim.

Nur Meriç

PSK Gelişim ve Aile Danışmanı