“Senin düşüncelerine katılmıyorum; ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için hayatımı bile verebilirim…” 
Voltaire

Hayatımızda her gün birçok seçim yapıyoruz. İşe giderken yollarımızı, toplu taşımamı yoksa arabamız mı; sabah kahvaltıda ne yemek isteğimizi, çay mı yoksa kahve mi içeceğimizi ve bunun gibi daha birçoğunu…

Geçtiğimiz hafta ise, bizi yönetmesini istediğimiz lideri ve partiyi seçtik. Bu seçimi yaparken herkesin göz önünde tuttuğu nedeni farklı olsa da; ortada net bir sonuç var ve hükümet kurulması için belirli bir parti seçildi. Gerçek seçimlerde duygusal değil, duyarlı olunması gerekir. Özellikle konumuz bir ülkenin idaresiyken, bu konuya maçlardaki sadakat körü fanatikler gibi değil; bizim topyekûn yararımız olacak şekilde yaklaşmalıyız. “Ülke için en doğrusu neydi”: Burada göz önünde bulundurulması gereken nokta budur. Bu nedenle insanların seçimlerine hakaret etmeden, devleti ve milleti temsil eden kişilere karşı saygılı olmak gerekir. Kamuya açık yerlerde, eleştiri ve konuşmalarda insanlar psikolojik olarak bu durumdan etkilenirler. X partisini destekleyen biri karşısında, Y partisini destekleyen kişi alaycı tavırlarla hakarete maruz kalması gibi davranışlar son derece yanlıştır.

Herkes aynı fikirde doğmak zorunda değildir, ancak saygı göstermek demokrasinin bir gereğidir. Özellikle çalıştığım psikoterapi tekniğinden biri olan şemalarda bunu daha rahat inceleyebilecek bir tarif vardır; “haklılık şeması”na sahip insanlar.

Eğer bir kişi kendisinin dışındaki bir görüşe yaşama hakkı vermiyorsa; bir tutumunun, düşüncesinin, savunduğu bir değerin her zaman doğru olması onun için çok fazla önemliyse bu kişi “haklılık şeması”na sahiptir. Ebeveynleri tarafından sınır ihlaline uğramış ya da tam tersi ebeveynleri tarafından sınırları gösterilmemiş, özgürlük alanları çok geniş tutulmuş bireylerde görülür. Çok ebeveynli ailelerde bireye yapılan eleştiriler, müdahaleler bunun temel sebeplerindedir. Biri baskıya karşı kendi içinde tepki gösterirken; öteki de alışkın olmadığı için “ne münasebet” şeklinde tavır almaktadır. Kişiler böyle durumlarda karısı annesini gibi; sevgilisi babasını gibi görerek onlarla sürekli çatışmaya girer.

Haklılık şemasına sahip olan insanları; kendilerini her türlü olayda haklı görmelerinden, “hayır” denilmesinden çok rahatsız olmalarından, başkalarının uyduğu kurallara uyma zorunluluğu olmadığını düşünmelerinden, kendi yaptıklarını başkalarının yaptıklarından daha değerleri görmelerinden fark edebilirsiniz. Bu şemada kişiler, başka görüşler karşısında çok sert tavırlar sergileyebilirler. Bunun sebebi savundukları konuyla kendilerini özdeşleştirmeleri ve gelen her bir eleştiriyi kişiliğine gelen bir saldırı olarak tanımlamalarıdır.

 

Israrla kendi doğrularından, sizi ikna etmeye çalışan ve kendi değerlerinin haklılığında bahseden biriyle karşılaştığımızda sakin olmalı ve karşımızdaki kişiyi nasıl uyarabileceğimizi düşünmeliyiz. Bu tarz kişilerle doğru veya yanlış tartışması yapmaktan kaçınmalıyız. “Senin görüşün, inancın bu ve ben sana da görüşüne de saygı duyuyorum. Bu dediklerini bir değerlendireceğim.” veya “Şuanda fikrini kabul etmiyor olabilirim, ama daha sonra bu görüşlerini değerlendireceğim.”  diyebiliriz. Bozulmuş plak tekniğiyle kırıcı olmadan aynı cümleleri tekrarlayabiliriz. Bu tutum seçilmesi gereken sağlıklı bir tutumdur.

O an için kabul etmeyeceğimizi düşündüğümüz bir fikir olsa da, üzerinde değerlendirme yaptığımız; karşı çıktığımız görüş belki bize zaman içerisinde sıcak gelmeye başlayacaktır. O yüzden olaylara, tartışmalara körü körüne bağlı kalmayıp; karşımızdakilerle daha pozitif bir tartışma ortamı yaratmalıyız. “Neden aynı fikirde olmalıyım”; “Benimle aynı fikirde olmaması beni neden/nasıl bu kadar etkiliyor?”; “Aynı fikirde olmamamız beni ve düşüncelerimizi değersizleştirmez” gibi bu tarz düşünce kalıp geliştirmeliyiz.

 

Psk Gelişim ve Aile Danışmanı Nur Meriç

09 KASIM 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ