"Büyük büyük konuşuyor, küçük küçük yaşıyoruz"

Nur Meriç

 

Çoğu zaman karşımızdakilerle değil, yalnızca kendimizle ilişki içinde olduğumuzu fark etmiyoruz. Büyük büyük konuşup, küçük küçük yaşıyoruz. "Onsuz yaşayamam" , "Onsuz olamam", "Ona ihtiyacım var" diyerek ona ne kadar bir aşkımız olduğunu ifade etmeye çalışırız. Fakat eşit ilişki kurmayı değil, ondan bizi tamamlamasını ve zenginleştirmesini hedefleriz. Bu tarz ilişkiler kişinin kendisiyle kurduğu bir ilişki çeşididir. Kişi duygusal olabilir, fakat duyarlı değildir. Sadece duygusal olarak düşündüğü zaman, genelde karşı taraftan gelen verilere göre hareket eden kişi sürekli; “Bana ne yapılıyor?”, “Bana ne veriyor?”, “Bana ne diyor?” gibi kaygılarla boğuşur. Bu durumda da kişi kendi ihtiyaçlarını önemser ve ilişkisinde bunu ön plana alır. Duyarlı kişi, karşısındakinin ihtiyaçlarını da gözönünde bulundurur. "Değer veriyor muyum? " Bunu gösterebiliyor muyum?" "Bu ilişkiye ne katıyorum" "Onun ihtiyaçları neler?" Gibi düşünceleri de barındırır. Keser gibi hep bana hep bana kürek gibi hep sana sana değil testere gibi bir sana bir bana... İlişki bu şekilde daha iyi olmaz mı?

Türkiye’de birçok kişide gözlemlediğim; insanlar sevgililerini, eşlerini bir enstrüman olarak görüp, kendi ihtiyaçları doğrultusunda seçimlerde bulunuyorlar. Bu durumda kişi yaşadığı ilişki içerisinde kendini var etmek için adeta karşısındakini kullanmaktadır.  Kendini yeterince değerli görmediği için ilişkilerde sık sık; “Bana değer vermiyor”; ”Beni geliştirmiyor” gibi cümlelerle karşılaşırız. “Değer verme” tabiri, değere ihtiyacı olan kişinin buna dair eksikliğini ortaya koymaktadır. Bu durumda da kişi, kendisinde var olmadığını düşündüğü bir şeyi istemektedir. Çünkü kendisine değer veren bir insanın, değer verme ve değer görme gibi bir kaygı yaşaması söz konusu değildir. İlişki, kendi temelinde ve bütününde bir gelişim demektir; kişide bütün olarak bir gelişme sağlar. İlişkide olduğumuz kişi, gelişimimizi sağlaması gereken kişi değildir. İlişkinin kendisi gelişim sürecini içinde barındırır.

Kendimiz birer birey olamadan, bizi birey yapacak ebeveynler ararız. İlişkideki seçimlerimizde tamamen bu ihtiyaçlarımız doğrultusunda yapılır. O ihtiyaçlarda; kişisel olarak kendi tarafından sahip olunmayan, eksik yanlarımızla ilgili kısımları kapsar. Kendimizde var olmadığını düşündüğümüz bir şeyi karşımızdan temin etmeye çalışırız. Örneğin kendisi bir statüye sahip olmadan, ilişki de “O beni bir yerlere getirsin” beklentisine girer. Birlikte olduğu kişi onu bir yerlere getirecek, hayatına anlam katacak, onu yönlendirecek, destekleyecek bir nevi ebeveyn olması beklenir. Bu beklentileri karşılamak zorunda olan bir enstrüman gibi görüldüğünün farkında bile değildir.

İlişkilerde duygusal girdiler ve çıktılar orantısızsa sıkıntı yaşanır. Sadece duygusal değil, tüm ilişkiler için bu durum geçerlidir. Kişi iş hayatında veya özel hayatında; verdiğinden daha azını aldığını düşünüyorsa, bu mutsuzluk ve huzursuzluk yaratır. Her şeyde olduğu gibi; aşkında muhasebesi vardır. Yoğun duygular saygı ve sevgiye yerini bıraktığında bir taraf hep almaya alışmışsa karşılıksız, sınırsız veren kişi birtakım insani beklentilere girer. İkili ilişkilerde duygusal banka hesabı vardır. Duygusal olarak bir ilişkide veren kişinin banka hesabı yoğun olduğu için gerektiği zaman tolerans, sevgi gibi olumlu şekillerde karşılığını görür. Bu gibi durumlarda kimsenin aklını küçümsememek gerekir. Çünkü er yada geç çok fazla verici olan kişi bunu fark eder. Almadan vermek Allah'a mahsustur.

Beklentileri de sorguladığımızda açık olunmalı ve istekler net ifadelendirilmeli: "Ben tam olarak ne istiyorum?" , "Benden beklenen ne?" "Tam olarak anladım mı?" "Anlaşıldım mı?" "Benden istenenin ne kadarını yapabilirim?" gibi ifadelerle duygusal ilişkilerimizde iletişimimizi sağlıklı kılmalıyız.

PSK Gelişim ve Aile Danışmanı Nur Meriç

07 ARALIK 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ