“Güven” tüm insanlık için en temel ihtiyaçlardan biridir. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren hepimiz güvende olduğumuza inanmak; etrafımızdaki insanların bizim her türlü ihtiyacımızı karşılayacağını bilmek isteriz. Çünkü insanoğlu prematüre doğar ve diğer canlılardan farklı olarak gelişimsel sürecini tamamlamadan dünyaya gelir.

Yeni doğan bir bebeği doğaya bıraktığımızda uzun bir süre kendi kendine yaşamını sürmesine imkan yoktur, ancak diğer canlılar için bu mümkün olabilir. Bu nedenle bizler, bakıma tüm canlılara nazaran daha uzun süre ihtiyaç duyarız. Bu dönemde ailenin çok önemli bir fonksiyonu vardır. Bu bakım süreci bir bebek için iki yıldır. Bebeğin yaşamını sürdürmesi için temel ihtiyaçları olan; yeme, içme, barınmayla birlikte onaylanma, sevildiğini hissetme, tam olduğu haliyle kabul edildiğini, değerli olduğunu aileden görme gibi duygusal ihtiyaçları da vardır. Bu zaman diliminde çocuğun bu türden ihtiyaçlarının ne derece karşılanıp karşılanmadığı önemlidir.

Güven ortamının sekteye uğraması bir çocuk için önemli bir konudur. Beyin programları oluşmaya başladığı dönemde bu olumsuzluğu yaşayan bir çocuğun ilerleyen dönemlerde psikolojik sarsıntılara maruz kalma olasılığı artar. Güven ortamını kaliteli bir şekilde oluşturmak istiyorsak öncelikle çocuk temel ihtiyaçlarının zamanında karşılanacağına güvenmelidir. Acıktığı zaman yemek verilecektir, altı kirlendiğinde temizlenecektir gibi… Ebeveynlerin çocukken hissettiği duyduğu güvensizliğe neden olacak tutumlar, davranış ve sözler olumsuz kayıtlar olarak işlenir.

Bunların yanında çocuk güvende olduğunu duymak, hissetmek ister, tıpkı bir kayıt cihazı gibi konuşmaları ve davranışları kaydeder. Yaşamla ilgili birtakım güvensizlikler hisseden ebeveyn davranışları ve sözleriyle kendisini tehlikede olduğunu hissettirir. Çocukta onuna beraber ben tehlikedeyim, diye düşünür. Yetişkinin söylediği mecaz anlamları, abartıları (hayatım bitti, artık ölsemde kurtulsam, bu işin sonu çok kötü olacak…) gerçek olarak algılar. Söylediğimiz her sözcüğü dikkatli ve özenli seçmeliyiz. Bazı kavramlar ve inançlar çocukken yazılır, yetişkinken oynanır. Mesela “Evren güvende, dünya güvende, sen güvendesin.” dediğimizde, belki iki yaşındaki bir çocuk için çok bir anlam ifade etmiyor gibi görünse de ileriki yıllarda çocuk bunu kaydetmiş olur. O cümleleri duyduğu andan itibaren, o düşünce kalıbı bunun bilincine varamadığı halde devreye girer. Çocuk zihninde geçmişindekiyle o anı arasında bir bağlantı kurar. Bu bağlantıların birçoğu denetimsiz kabul edilir. Güvende olduğuna dair kullandığımız olumlu cümleler eğer çocuğun sistemine yerleşirse, bu düşünce kalıbı olumlu bir sonuç verir. Tabi ki bazı noktalarda çocuklar uyarılmalı ve temkinli olunmalıdır. fakat bunun söyleyiş şekli önemlidir.  Çocuğumuza “güvende değilsin, başına kötü şeyler gelebilir ” şeklinde tedirgin edici, korku ve panik yaratan  bir yaklaşmak yerine, “Ben seni koruyabilirim”; “Birlikte senin için bazı önlemler alacağız” “Böyle durumlarda, şu şekil davranman doğru olur.”  tarzında bilgilendirip, tam olarak ne yapmasını istiyorsanız onu söylememiz gerekir. Onlar adına güven ortamını bizler sağlamalıyız. Çoğunun özellikle bebeklik ve ön ergenlik yaşları için “doğru bir koruyucu” ebeveyn olunmalıdır.  Sözcüklerin bizim düşünce kalıplarımızı,  beyin programlarımızı oluşturup; nasıl hissedeceğimizi, nasıl davranacağımızı belirliyor. 

Güvende olduğunu hissettirmek için; “Güvendesin. Yanındayım. Evren güvende, dünya güvende, sen güvendesin.” demeli ve çocuklarımızın güven duygusunu pekiştirmeliyiz. Tedirgin, korkak bireyler yerine temkinli, cesur, öz güveni yerinde bir nesil istiyorsak …

PSK Gelişim ve Aile Danışmanı Nur Meriç

29 ŞUBAT 2016 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ