“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemektir.”
Albert Einstein

Yaşadığımız ilişkiler, o ilişkilerdeki insanlar değişir; doğal olarak problem paketleri de değişir, ancak bazı problemlerimiz aynı kalmaya devam eder. Karşılaştığımız problemleri çözmedikçe, farklı insanlarla ve farklı şekillerde aynı durumla yüzleşmek zorunda kalırız. Sık sık yaşadığımız sorunlar ise, bizim ileriki ilişkilerimizde de referans yapılarımızı oluşturur ve kişi seçimlerimizin bunda katkısı oldukça fazladır.

Sonuçlar hep aynı olsa dahi bazen “Yenilen güreşçi savaşa doymaz”mış misali, seçimlerimizi aynı yönde devam ettiririz. Sorunlar gün yüzüne çıkmaya başlayınca da yaşadığımız ilişkiden veya kişiden uzaklaşmak isteriz. Bu da her zaman için çözüm yolu olmayabilir. Çünkü sonlandırdığımız ilişkilerin problemleri net olarak çözüme kavuşmadıkça, o sorunlar başka bir ilişkimizde de karşımıza çıkmaya devam eder. Bu da döngüsel ilişkiler yumağını hayatımıza getirir.

Her şeyin aynı olduğunu ve olacağını düşündüğümüzde, farkında olmayarak inancımızı gerçekleştirecek insanı bulmaya çalışırız. Bu durumda da “Hep aynı tip insanlar beni buluyor”; “Bu insanları çekiyorum” gibi sitemlerde bulunmaya başlarız. Düşündüklerimizi gerçekleştireceğimiz insanları, kalabalıklar arasında bulmamız çok zor olmaz. Çünkü seçimlerimizi tercihlerimize ve çekimlerimize göre yaparız. Doğru zannettiğimiz güçlü inanç yapısıyla kendi düşünce enerjimize uygun insanları hayatımıza çeker ya da onları tercih ederiz. Bize inanan, bizi takdir eden 100 kişi içinde 101.ciyi bularak; o kişiden hiçbir zaman takdir ve onay alamayacağımızı bildiğimiz halde o kişiye yakınlaşırız.

İlişkilerde “Tekmele Beni Sendromu” dediğim bir durum vardır. Kendimizi tekmeleyecek insanı bulur ve ona karşı çekilmeye başlarız. Bu bir nevi geçmişle hesaplaşma, helalleşme noktası gibidir. Sanki onu temizlersek, ondan onay alırsak ve O bize bağlı kalırsa bütün problemlerimiz çözülecek; geçmişten getirdiğimiz güven ortamının sekteye uğradığı durumu düzeltecek; artık herkese güvenmeyi tercih edebileceğizdir. Aslında burada seçtiğimiz kişiler bahsettiğim bu durumları gerçekleştirmek için (aslında inandığımız gibi) oldukça “zor kişi”lerdir ve çözüm noktalarını bulmayı daha da güçleştirirler.

Zor kişileri tercih etmemiz oluşturduğumuz düşüncelerde haklı çıkmamız dışında bize pek bir fayda sağlamaz. Önce kendi yarattığımız kötü bir senaryoya inanır; inandığımız kişiyi bulur ve aynı döngüleri yaşayarak kendimizi “bahtsız” olarak adlandırırız. Olacağını düşündüğümüz olumsuz senaryoları seçtiğimiz kişinin olumsuz yanlarıyla bir araya getirerek; içimizdeki inancımızı da besleyerek düşüncemizin gerçekleşmesini bekleriz. Bu durum tıpkı kendini gerçekleştiren kehanetlere benzer. Zaten aldatılacağına inanan biri en sonunda aldatılır ya da bir şekilde terk edileceğine inanan biri de ciddi ayrılıklar yaşar. Bunun sonunda da kişi “Ben biliyordum!” diyerek kendi döngüsüne inanmaya devam eder.

Tüm bu durumları düşündüğümüzde, yaşadığımız bütün ilişkilerin veya kişilerin benzer olması aslında tesadüf değildir. Bunu fark ederek seçimlerimizin bizi bu noktaya getirdiğini kabullenmeliyiz. Bu anlamda seçimlerimizde bir farkındalık yaratmamız gerekir. Birtakım işlev bozucu beyin programları da bunun kaynağı olabilir. Bu döngüsel yaşamları görmemiz için öncelikle kendimizden dışarı çıkmamız gerekir. Döngüsel ilişkilerimizi veya seçtiğimiz insanları değiştirebiliriz. Bu durumla kendi kendimize başa çıkmamız çoğu zaman mümkün değildir. Alacağımız profesyonel yardımla ilişkimizdeki problemleri farklı bir bakış açısıyla irdeleyip, yeni yaşayacağımız ilişkilerimizi daha sağlıklı bir zemin üstüne inşa edebiliriz.

Psk Gelişim ve Aile Danışmanı Nur Meriç

23 KASIM 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ