Kişiliğin Psikodinamik Kuramı

Psikodinamik Kuram Nedir ve Ne Anlama Gelir?

Bilinçdışı zihin kavramı, psikodinamik kuramın temelidir. Bilinçdışı zihin kavramını ortaya ilk atan kişi Freud olmasa da, konuyu gün ışığına çıkarmıştır.

Freud'a göre zihnin üç bölümü vardır.
Bilinçli zihin: Zihnin farkında olduğumuz her şeyi içinde barındıran kısmı.
Önbilinç: Zihnimizin bu bölümünde kolaylıkla hatırlayabileceğimiz şeyler saklıdır, örneğin; dün gece ne yediğimiz ya da ilk aşık olduğumuz kişinin adı gibi.
Bilinçdışı zihin: Kolaylıkla ulaşılamayacak şeylerin saklı tutulduğu alandır.

Örneğin belirsiz anılar, biyolojik içgüdü, yemek ve cinsellik gibi fiziksel ihtiyaçlara karşı duyduğumuz gerekçelerdir.
Psikodinamik kuram, içgüdüler ve dürtülerle donatılmış olarak dünyaya geldiğimizi ve ihtiyaçlarımızı en kısa zamanda doyurmaya yönelik haz ilkesi ile hareket ettiğimizi ileri sürer.

Freud cinsellik dürtüsünün, kişinin yaptığı her şeyde birinci neden olduğuna inanmıştır.


İhtiyaçlarımızı doyurmaya çalışan haz ilkesi, bunu sosyal olarak kabul edilebilir bir şekilde yapmamızı söyleyen gerçeklik ilkesi ile çelişir.
Psikodinamik kuram aynı zamanda kişiliğin üç bölümünü tanımlar: İd, ego ve süperego.

Bilinçdışının Önemi

Bilinçdışı, psikodinamik kuramını hayati bir parçası olduğu için, tam olarak ne anlama ve terapistlerin bilinçdışına neden bu kadar önem verdikleri üzerinde biraz durmak gerekir.
Bilinçdışında kolaylıkla erişilebilir olmayan şeylerin saklı olduğundan söz etmiştik.


Orada en belirsiz anılarımız, biyolojik içgüdülerimiz, cinsellik ve yemek gibi fiziksel ihtiyacımızı doyurmamıza yönelik gerekçelerimiz saklıdır. Freud'a göre, kişinin bilinçdışında bulunan fiziksel ihtiyaçları, bize o kişi ile ilgili her şeyi söyler.

Freud bilinçdışının acı verici ve travmatik olaylar gibi bastırılmış anıların; gelişimin erken dönemlerinde edinilmiş ve o dönemde takılı kalmaya yol açmış saplantılar gibi ilginç durumların saklandığı yer olduğuna inanmıştır. Freud bilinçdışında aynı zamanda gerçek olay ve anıların birer temsili olan sembollerinin de saklandığı düşünmüştür.

İd, Ego ve Süperego

İd: Fiziksel ihtiyaçlarımızı temsil eder. Fiziksel dürtü ve içgüdüler, bir bakıma yaşama gücümüzdür. İd tamamen ihtiyaçlar ve istekler üzerine yapılanmıştır; kişiyi bu ihtiyaçları en kısa zamanda ve ne pahasına olursa olsun karması için harekete geçirir.


Ego: Kişiye kendilik duygusu verir (tepkisel ve biyolojik olan id'den tamamen farklıdır). Ego ihtiyaçları ve istekleri sosyal olarak kabul edilebilir bir şekilde yerine getirmeyi sağlar. Kendinizle diğerleri arasındaki ayrımın başlangıcı olup, çevrenizle anlaşma yoluna giderek ihtiyaçlarınızı getirmemize yardımcı olur. Ego, id ve süperego arasında köprü görevi görür.
Süperego: Vicdanınızdır, doğru ve yanlış olarak neye inandığınızı tanımlar.
Freud'a ve psikodinamik kurama göre, id ve süperego sürekli olarak çatışma halindedir. Ancak ego bu ikisi arasında, imdada yetişen bir arabulucu konumundadır.
Ego zamanının çoğunu id ve süperego arasını düzeltmekle geçirir.

Diyelim ki alışveriş yapmak girdiğiniz dükkanda, kasanın yanında iki tane on liralık banknot gördünüz. Kasiyerin yanlışlıkla bıraktığını tahmin edersiniz. Tamda o dönemde biraz para sıkıntısı çekmektesiniz, yeni ayakkabınız var, buzdolabınız tam takır.

İd'iniz size parayı oradan al ve toz ol derken, süperegonuz parayı oradan almanın kötü ve yanlış bir şey olduğunu söylemektedir. Bir karmaşa içine düştünüz ancak sakın telaşlanmayın. Güvenilir egonuz ortaya çıkıp olayı çözecektir.


Ancak yine de ego, id'le süperego arasında polis görevi görmekten zaman zaman bıkıp usanır, bu görevini yerine getiremez. Bu durum yaşandığında ego, id ve süperego arasındaki çatışmayı durdurmak için savunma mekanizmalarını kullanır.


İnkar: Ego bazen gerçek çok acı verici olduğu için bunu kabul edemez. Bu nedenle isteği arzuyu veya anıyı bilinçdışına iter ve böylece onunla uğraşmak zorunda kalmaz.
Bastırma: Ego bir konuyu bilinçdışının o kadar derinlerine iter ki, artık onu hiç hatırlamazsınız. Olayla ilgili bilinçli bir anınız artık yoktur.

Entellektüalizasyon: Bazen bir savunma mekanizması olarak yaşadığınız anıdan, duygunuzu ayırırsınız. Korkunç bir olayı sanki tarafsız biriymişçesine hatırlarsınız çünkü olayla ilgili duygunuzu olaya ilişkin anınızdan ayırmışsınızdır.


Yer değiştirme: Bir arzunuzun yönünü değiştirirseniz, yer değiştirmeyi kullanıyorsa dur. Örneğin, anne-babasına öfkelenen bir çocuk, küçük kardeşini dövmenin daha güvenli ve akıllıca olduğunu fark edebilir. Küçük kardeşi, asıl dövmek istediği, öfkeli olduğu anne-babasının yerine geçmiştir.


Yansıtma: Bazen hatalarımızı ve istenmeyen özelliklerimizi başkalarında görürüz ancak kendimizdekileri görmeyiz. Arkadaşlarınızın dedikoducu olduğundan şikayet eder aslında sizin de söylenecekleri duymaya, sizdeki haberleri, görüşleri paylaşmaya can attığınızı fark etmezsiniz. Bu yansıtmadır.


Karşı tepki oluşturma: Bazen kabul edilemez davranışınızın tam aksini yaparak değiştirirsiniz. Örneğin, bulunduğunuz odaya giren kişiye gerçekten öfkeli olabilirsiniz ancak suratına bir tane patlatmak yerine gidip ona sarılırsınız.


Özdeşleşme: Bir kişiyle özdeşleşir ya da o kişinin özelliklerini alırsınız. Örneğin ahlaki bir çatışmayla karşı karşıya kaldığınızda, kendi kendinize sizin yerinizde babanız olsaydı ne yapardı diye sorabilir ve kendi arzularınızı yerine getirmek yerine, onun gibi davranabilirsiniz.


Gerileme: Gelişimin daha erken dönemlerine geri dönmek anlamına gelir. Örneğin okula yeni başlayan altı yaşındaki bir çocuk, daha küçükken yaptığı gibi parmağını emmeye başlayabilir.


Akla uydurma: Kabul edilemez düşünceleriniz ve davranışlarınız için bahaneler yaratmaktır.


Yüceltme: Bir şey yapmak istiyorsunuz ancak bunun sosyal olarak kabul edilemez bir şey olduğunu bildiğiniz için, bunun yerine başka bir şey yapıyorsunuz. Örneğin, Hakan ve Neşe sevgilidirler ancak Neşe işi gereği geçici bir süreliğine şehir dışındadır. Hakan ve Neşe birbirlerini hem de yaşadıkları cinsel hayatı oldukça özlerler. İkiside cinsel ihtiyaçlarını başkasıyla gidermeyi aklından geçirdiği halde, Neşe bunu sadece aklından geçirmekle kalmaz.

Diğer tarafta Hakan bütün enerjisini grafik sanatları işine verir ve o zamana kadar yaptığı en üretken ve yaratıcı çalışmaları ortaya koyar. Bu durumda Hakan yüceltmeyi kullanmış, Neşe kullanmamıştır.


Savunma mekanizmalarını farkına bile varmaksızın sürekli kullanırız. Bu egonun, id ve süperego arasındaki çatışmayı çözemediği durumlarda gündeme gelir.
Genelde, ego çatışmaları çözmekte oldukça yetkindir. Ego yetersiz kaldığında, id ya da süperego daha baskınlaşır.

Gelişimin Beş Dönemi
Psikodinamik kurama göre, insanların sağlıklı ve uyumlu yetişkinler olabilmeleri için beş gelişim döneminden başarıyla geçmeleri gerekmektedir. Her bir evrenin ulaşması gereken bir hedefi vardır. Eğer hedefe ulaşılamazsa kişi bu tamamlanmamış dönemde takılı kalır ki, bu da onun gelecekteki hayatında sorunlar yaratır.

Oral Dönem
Oral dönem, doğumdan 18. aya kadar sürer. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, bu dönem tamamen ağza odaklanmış bir dönemdir; temel olarak yemek, içmek ve emmek.
Oral dönemin hedefi başarılı bir biçimde sütten kesilmektir.

Eğer hedef yerine getirilmediyse, kişi oral dönemde saplanıp kalır ve hayatının ilerleyen dönemlerinde oral konular gündeme tekrar gelir. Bu saplantılar ısırma, yeme, içme ve sigara kullanma gibi davranışlarda da açıkça görülebilir.

Anal Dönem
Anal dönem 18 aylıktan 4 yaşına kadar sürer. Odaklandığı konu bırakma ve dışkılamadır. Bu dönemin hedefi başarılı bir tuvalet terbiyesidir.
Bu hedefe başarıyla ulaşılamazsa, kişi anal dönemde takılı kalır.

Bu anal olarak tutma davranışım doğurur: Bu dönemde takılmış kişi oldukça titiz, mükemmeliyetçi veya aşırı cimri olabilir.
Anal olarak tutma davranışı olan birinin tam aksi yönünde hareket eden biri ise, anal olarak bırakma davranışlarına girer ki, bunlar da aşırı dağınıklık ve düzensizliktir.

Fallik Dönem.
Fallik dönem 4 yaştan 7 yaşa kadar sürer. Bu dönemin odağın cinsel organlardır ve hedefte Oidipus kompleksini (bunun anlamı, erkek çocuğun annesiyle cinsel ilişkide bulunmasıdır.) ya da Elektra kompleksini (kız çocuğun babasıyla cinsel ilişkide bulunması) başarıyla çözmektir. Kız çocuğu bu dönemde penis kıskançlığıyla da başa çıkmak zorundadır.

Latent (Örtük) Dönem
Gizlilik dönemi 7 yaşından ergenliğin başına kadar sürer. Adından da anlaşılacağı üzere, bu çözülmesi gereken önemli bir konunun olmadığı, sakin bir dönemdir.
Bundan çıkarılacak ders, bu yaşta çocuklarınız varsa, bunun keyfini çıkarmalısınız çünkü bu durum fazla uzun sürmez!

Cinsel Dönem
Cinsellik dönemi, ergenliğin başlamasından kişinin yaşamının sonuna kadar süren gelişimin son dönemidir.
Bu dönemin hedefi kişilerin cinsel kimliklerini çözmeleridir. Bunu yerine getirmedeki başarısızlık kişilerin görünümlerini ve saygılarını etkiler.

A'dan Z'ye Kişiliğiniz
Dr. Allen R. Miller
Susan Shelly

Nur Meriç
PSK Gelişim ve Aile Danışmanı