Hepimiz birini yetiştirmeyi düşündüğümüzde bildiğimizin en iyisini yapmaya çalışırız.

Bizi yetiştirenler de, muhtemelen yetiştirdiklerimiz de öyle yapacak.

 

Ne demek, ‘bildiğimizin en iyisi’? Bugüne kadar bize öğretilen mi?

Geliştirmek için yeni bilgelerle buluşturuyor muyuz kendimizi ve bilgilerimizi?

Çoğu zaman; evet!

Peki, neden gelen genç nesil hala seçtikleri mesleklerde mutsuzlar ya da hayata yeterince hazır değiller. Oysa hayat bu gençlere doğru hızla yaklaşıyor.

 

Okuldaki sistemden kafası karışan çocuklar, evde de bir takım iletişim engelleri ile karşılaşınca kendilerini yalnızlığın ya da arkadaş gruplarının içinde buluyor.

Ve bazen sırf o gruplarda kabul görmek ya da konumlanabilmek adına ailenin onay vermediği, belki kendisinin de ilerde pişmanlık duyabileceği, birtakım seçimler yapabiliyor.

Kabul ve onayı kendi ailesi içinde bulursa, kaybolma hissinden kurtuluyor. 

Bireymiş gibi saygı gösterdiğimizde ise sadece onun sorunları ile değil, ailevi sorunlar için fikirlerine ihtiyaç duyduğumuzu belirttiğimizde ise yetişkinler arasında konumlanıp birden büyüyorlar.

 

Fark yaratabilirsek, farklı sonuçlara ulaşırız.

 

Onları güncelleştirilmiş, stratejiler uygulayıp başarısızlıktan başarıya doğru taşıyabilirsek, rüzgâra doğru savrulmalarını engelleyip kontrollerini ellerine verebilirsek, kendilerinde nefret etme ve herkesi/her şeyi suçlama pozisyonundan çıkartıp saygınlığı katabilirsek sadece bulabildikleri ile yetinmeyip hak ettiklerini alabilmelerini sağlarız. Çünkü çok iyi biliyorum; onlarda bunu istiyorlar, sadece nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Hadi onlara destek olup yol gösterelim.

 

Büyük aile yapısı varken büyüklerden bir şeyler görüyorlardı çocuklar. Şimdi ise anne/babanın çalıştığı çekirdek aileler var. Sırf çocukları mutlu olsun, mutlu hissetsin diye hafta sonları bir şeyler yapmaya çalışan anne/babalar... Ama istediğimiz beklediğimiz kadar mutlu olmuyor çocuklar. Onlar istemeden veriyoruz her şeyi. Dengesizlik başlıyor bu sefer. Doyumsuz ve memnuniyetsiz bir nesil oluşuyor. İkna etmeyi, emek vermeyi öğrenmeden büyüyorlar. Oysa karşılaştıkları herkesi ikna etmeleri gerekecek. Arkadaşlarını, öğretmenlerini, patronlarını, müşterilerini ve eşlerini…

 

Hiç birimiz ifade etmesek de aslında hepimiz 20 yaşındaki çocuğumuzun nasıl biri olacağını düşünürüz. Bizim idealimizdekiler onların geçekleri ile uyuşmadığında çatışmalar yaşanıyor.

İstediğimiz kendi ayaklarının üstünde durabilen, güçlü, kontrollü, özgüvenli, başarılı, saygınlık ve sevgi uyandıran gençler yetiştirebilmektir.

Nasıl?

Aslında neler yapmamız gerektiğini biliyoruz:

Esnek ol, hoşgörülü ol, sevgi dolu ol, sabırlı ol…

 

Dünyanız sevgiyle aydınlansın.

 

Psikolojik Gelişim & Aile Danışmanı Nur Meriç

 

16 ŞUBAT 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ