Ülkenin birinde, oğluyla birlikte yaşayan ihtiyar bir adamın çok güzel bir atı varmış, kral bile atı almak için bir servet teklif etmiş, ancak adam atı satmamış.
Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Ne kadar şanssızsın. Şimdi ne paran var, ne de atın,” demişler…
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin. Şanslıyım-şanssızım, gerçek şu ki atım kayıp,” demiş.
Aradan on beş gün geçmeden at bir gece dönmüş… Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş, dönerken de vadideki on iki vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. “Sen haklı çıktın. Ne kadar şanslısın şimdi bir at sürün var,” demişler. İhtiyar adam, “Şanslıyım-şanssızım bilinmez. Bir gerçek var ki, on iki atım daha oldu.” demiş.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Bütün işler ihtiyar adama kalmış. Köylüler yine gelmişler ihtiyara, “Ne kadar şanssızsın ki bütün işlerle sen ilgileneceksin,” demişler.
İhtiyar; “Şanslıyım-şanssızım, tek gerçek oğlum bacağını kırdı. Gerisi sizin kararınız,” diye cevap vermiş.
Birkaç hafta sonra ülkede savaş çıkmış. İhtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış.
Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. “Bir kez daha haklı olduğun kanıtlandı,” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”
“Siz erken karar vermeye devam edin,” demiş, ihtiyar. “Oysa şans mı şanssızlık mı, ne olacağını kimseler bilemez. Şu anda bilinen tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde…” demiş.
Bir durum karşısında, olumlu ya da olumsuz bir tepki vermekte acele etmemeliyiz. Zaman, sonucu nasıl belirler bilinmez. Erken karar verme hastalığından uzak durmalıyız.
Geçmiş deneyimlerimiz, zihnimizde referans yapıları oluşturuyor. Bu referans yapılarından belli başlı çıkarımlar yapıyoruz. Bu çıkarımlar ‘şimdi’yi etkileyerek bize yanlış yorumlamalar yapmaya sürüklüyor ve ‘an’da kalamıyoruz.
Olmamış olma ihtimali ola bileceğini düşündüğümüz durumlar için boşu boşuna üzülüp endişelenerek sinirlerimizi bozuyor günlerimizi karartıyoruz. Oysa bazen olumsuz olacağını düşündüğümüz birçok olay, olumlu sonuçlanıyor. Geçirdiğimiz sıkıntılar, üzüntüler yanımıza kar kalıyor. Fiziksel, zihinsel bir çok hastalıkla mücadele etmek zorunda kalıyoruz, kendimizin ve çevremizdekilerin hayatını mahvediyoruz.
Yarınlar için tedbir alın, fakat tedirgin olmayın. Tedirginliklerimiz, yani korkularımız bizim çözümleri görmemizi zorlaştırabilir. Bir durumun olumsuz etkilerini ön görüp alına bilecek önlemleri almak doğaldır. Kış günü ortalarda grip virüsü dolaşırken grip aşısı olmak önlem olabilir. Fakat hiçbir şikâyetiniz yokken çeşitli hastalıkları ön görerek sık sık check up yaptırmak, gereksiz zaman ve para kaybından başka bir şey değildir. Bazı durumlarda da gerçekten yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Her an deprem olacağını, bir yakınınızı kaybedeceğinizi, amansız bir hastalığa yakalanacağınızı, paranızı kaybedeceğinizi, işinizden olacağınız vb. düşüncelerle hayatınızı karartmaktansa bu tarz düşünceler geldiğinde; “Bu bir hayalet duygu, şuan bir şey yok, olduğu zaman düşünürüz”. deyip, anda kalın. Büyüklerimizin dediği gibi; doğmamış çocuğa don biçmeyin, şom ağızlılık yapacağımıza, ağzımızı hayra açalım. Hayırlı düşünelim, hayırlarla karşılaşalım.
Anda kalın, sevgiyle kalın…
Psikolojik Gelişim & Aile Danışmanı Nur Meriç
25 OCAK 2016 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ